NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
مُوسَى بْنُ
إِسْمَعِيلَ حَدَّثَنَا
وُهَيْبٌ
عَنْ خَالِدٍ
عَنْ أَبِي
الضُّحَى
عَنْ عَلِيٍّ
عَلَيْهِ
السَّلَام
عَنْ
النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قَالَ رُفِعَ
الْقَلَمُ عَنْ
ثَلَاثَةٍ
عَنْ
النَّائِمِ
حَتَّى يَسْتَيْقِظَ
وَعَنْ
الصَّبِيِّ
حَتَّى يَحْتَلِمَ
وَعَنْ الْمَجْنُونِ
حَتَّى
يَعْقِلَ
قَالَ
أَبُو دَاوُد
رَوَاهُ
ابْنُ
جُرَيْجٍ
عَنْ
الْقَاسِمِ
بْنِ يَزِيدَ
عَنْ عَلِيٍّ
رَضِيَ
اللَّهُ
عَنْهُ عَنْ
النَّبِيِّ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
زَادَ فِيهِ
وَالْخَرِفِ
Ali (r.a)'den; rivayet
edildiğine göre; Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Üç gruptan kalem
kaldırılmıştır; uyanıncaya kadar uyuyandan, buluğa erinceye kadar çocuktan ve
akıllanıncaya kadar akıl hastasından."
Ebû Davûd der ki: Bu
hadisi Ibn Cerir Kasım b. Yezid'den, o da Ali (r.a) vasıtasıyla Ra-sulullah'tan
(rivayet etti ve) ona "ve bunaklıktan.." sözünü ilave etti.
İzah:
Buhari, Hudud; İbn
Mace, talak; Tirmizi, hudûd; Dârimî, hudûd; Ahmed b. Hanbel VI, 100, 101.
Bu bab; akıl hastası olan
birisi, haddi gerektiren bir suç işlerse, kendisine had cezasının verilip
verilmeyeceğini konu edinmektedir. Aynı hadisin çeşitli rivayetlerinde anlatılan
olay da zina suçu ve recm cezası ile ilgilidir. Musannifin, babda hırsızlık
konusunda hiç hadis olmadığı halde bab başliğına "hırsızlık"
kelimesini de ilave etmesi, üzerinde durulan mevzuun hırsızlık haddi ile ilgili
olmasından dolayıdır. Zaten birisine akıl noksanlığından dolayı bir had
uygulanmıyorsa başka hadler de uygulanmaz demektir. Bu babtaki rivayetlerde
bahse konu olan kadına deli olduğu için zina haddi olan recm uygulanmazsa,
hırsızlık yapması halinde de el kesme cezası uygulanmaz.
Deli olan birisine
haddin uygulanmayışının delili, geçen rivayetlerde görüldüğü üzere Hz. Nebi
(s.a.v.)'in hadisidir.
Bir hadiste efendimiz
üç kişiden kalemin kaldırıldığını beyan etmiştir. Bu üç kişi, uykuda olduğu
müddetçe uyuyan, deliliği devam ettiği müddetçe akıl hastası ve buluğa
ermedikçe çocuktur. Ancak hadisin bazı rivayetlerinde delilik yerine bunaklık
kullanılmıştır.
Bu üç gruptan kalemin
kaldırılmasından maksat nedir?
Hakikat midir yoksa
mecaz mıdır? Bu konuda iki görüş vardır.
a) Meşhur olan görüşe
göre bu ifade, kinayeli bir ifadedir. Kalemin kaldırılmasından maksat teklifin
olmayışıdır. Yani kişi bu üç halde iken işlediği bir günahtan dolayı mesul
değildir. Çünkü akıl nimetinden mahrumdur.
Bu sözün zahiri ile
kinaye manası arasındaki ilişki, teklifin yazmanın sonucu oluşudur. Nitekim bir
ayette cenab-i Allah: "Size oruç yazıldı (yani farz kılındı)"
buyurmuştur. Yazı kalemle olduğuna göre yazının varlığı kalemin de varlığını,
yazının yokluğu kalemin de yokluğunu ifade eder. Başka bir cihetten de; kalemin
yokluğu yazının yokluğunu yazının yokluğunu da teklifin yokluğu gerektirir.
Buna göre mana: "Uyuyan, akıl hastası ve çocuk yaptıklarından dolayı
yargılanamazlar, onlardan sorumluluk kalkmıştır" demektir.
b) Bu sözden maksat
hakikattir. Yani bu üç gruptan gerçekten kalem kaldırılmıştır. Şu hadis bu
görüşün delilidir: "Allah'ın ilk yarattığı şey kalemdir. Ona yaz, demiş
kalem de kıyamete kadar olacak olan herşeyi yazmıştır."
Allah bu kalemi Levh-i
Mahfuza koymuştur. İnsanların yaptığı ve yapacağı iyi ve kötü herşeyi
yazmaktadır. Çocuk, akıl hastası ve uyuyanın yaptıklarında günah olmadığı için
kalem yazmaz. Allah'ın bu fiilleri yazmamasına hükmetmesi, kalemin
kaldırılmasıdır. İşte efendimiz "kalem kaldırılmıştır" buyururken bu
manayı ifade buyurmuştur.
Yukarıda da işaret
ettiğimiz gibi bunlardan birinci anlayış daha meşhurdur. Hangi mana
kastedilirse edilsin, kesin olan bir şey vardır. O da; akıl hastasının,
uyuyanın ve çocuğun işledikleri cinayetlerden dolayı sorumlulukları
olmadığıdır; günaha girmiş olmazlar.
Buradaki
"sorumluluk yoktur" sözünden maksadımız, mutlak değildir. Sorumlu oldukları
noktalar da vardır. Mesela itlaf ettikleri malı tazmin zorundadırlar.
Konuya açıklık getirmek
için ehliyyet ve arızalarından olan çocukluk ve cünûn (delilik) üzerinde kısaca
duralım.
İslâm Hukuku'nda
Ehliyet Arızalarından: Çocukluk ve Delilik:
Ehliyet, sözlükte
salahiyet manasınadır.
İstılahta: İnsanın
kendisine hüküm tealluk edecek bir durumda olmasıdır, Ehliyet vücub ehliyeti ve
eda ehliyeti olmak üzere ikiye ayrılır:
Vücûb ehliyeti: İnsanın
bir takım haklar edinme ve sorumluluklar yüklenme salahiyetidir. Bu ehliyetin
aslı insan oluştur. Yani ister ana rahmindeki cenin olsun ister hayattaki
birisi, ister erkek ister kadın, ister deli, ister akıllı, insan dediğimiz her
varlık bu ehliyete sahiptir. Şu kadar var ki bu ehliyet herkeste aynı değildir.
Mesela ana karnındaki ceninin zimmeti zayıftır. Aleyhine olan şeylerin
vücubuna uygun değildir. Ama varis olmak, vasiyet, hibe gibi lehine olan
hakların sübutuna ehildir.
Eda ehliyeti: İnsanın,
kendisinden şer'an muteber olacak şekilde fiil meydana gelmesine salahiyetli
olmasıdır. Yani kişinin söylediği bir sözün veya yaptığı bir işin hakiki bir
sonuç doğurmasıdır.
Eda ehliyetinin esası
akıldır. Yani insanın sahip olduğu - başka bir ifade ile bir fiili işlerken
sahip olduğu- akla göre; kamil ve nakıs kısımlarına ayrılır. Yani aklı
olmayanın eda ehliyeti yok, aklı eksik olanın eda ehliyeti noksan
(nâkısu'l-ehliye), aklı tam alanın da eda ehliyeti tam (kâmilü'l,ehliye) dir.
I- Temyiz çağına
gelmemiş olan çocuk ve deli adîmu'l-ehliye (eda ehliyetine sahip omayan)
dirler. Dolayısıyla bunların sözlerine itibar edilmez. Ancak mala yönelik bir
cinayetleri olursa tazmin ederler. Vergi ve nafakalar konusunda mükelleftirler.
II- Temyiz çağına gelen
çocuklar (mümeyyiz çocuklar) ve bunak (matuhlar noksan ehliyetli
(nakısu'l-ehliye)dirler. Mümeyyiz olmayan çocuk ve delinin yükümlü olduğu her
şeyle bunlar da yükümlüdürler. Ayrıca hibe kabulü, sadaka kabulü gibi sırf
menfaat olan şeyleri velilerinin izni olmadan, aliş-veriş gibi menfaatta da
zarara da ihtimali olan tasarrufları velilerinin izni ile yapabilirler. Hibe
etmek, tasaddukta bulunmak gibi mali açıdan sırf zarar olan tasarrufları ise
velilerinin izni bile olsa yapamazlar.
III- Akıl ve baliğ olan
insanın ehliyeti kâmildir. Yani leh ve aleyhine olan tüm tasarrufları
geçerlidir. Ancak insanın elinde olan ve olmayan bazı arızalar bu ehliyeti
ortadan- kaldırır ya da noksanîaştınr. Mesela delirme, bayılma, uyuma,
sefahat, cehalet bunlardandır.
Ehliyet hakkındaki bu
kısa bilgiden sonra şimdi üzerinde durduğumuz babın konusu olan ehliyetin
arızalarından akıl hastalığı, çocukluk ve uyku hallerine geçebiliriz.
a) Delilik: (Akıl
Hastalığı, Cunun)
İyiyi kötüden, güzeli
çirkinden ayıramamak, bunların sonucunu idrâk edememek halidir.
Delinin iman ve irtidadi
anababasına tebaen muteberdir.
Delilik (cünun) iki
çeşittir:
1- Cünun-i mutbık:
Devamlı olan cünun (delilik): Bir akıl hastalığının mutbık sayılması için
hastalığın ömür boyu olması şart değildir.
Asgari müddeti konusunda
ulemadan farklı görüşler rivayet edilmiştir. Mecelle sarihi Ali Haydar efendi
yaptığı araştırma sonunda bu meselede Hanefi ulemasından dört görüş tesbit
ettiğini söyler. Bunlar:
a) Tam bir sene
b) Tam bir ay
c) Yarım seneden fazla
d) Bir gün ve gecenin
yarıdan fazlası
Ali Haydar efendi;
Fetavay-ı Suğra'da bunlardan birincisine, Kadıhan da ise ikincisine müftebih
denildiğini kaydeder.
Sürekli olan cünun
(delilik) yukarıda belirttiğimiz gibi mallarla ilgili fiillerde müessir
değildirler. Yani sürekli olarak akıl hastalığına tutulmuş olan birisi (mecnun-u mutbık), bir adamın malını
telef ederse kendisine tazmin ettirilir, Kısası gerektiren bir suç işlerse
kısas uygulanmaz, ama mali tazminatla sorumlu tutulur. Alım satım, icare, hibe
etmek, hibe kabul etmek (vs) gibi sözlü tasarrufları geçersizdir. Bu tasarruf
ister sırf menfaat, ister sırf zarar, ister ikisine de ihtimali olan cinsten
olsun farket-mez. Çünkü deli ehliyetsizdir.
İbadetler konusunda da
cununu mutbik müessirdir. Yani ibadeti düşürür. Ancak ibadeti düşürmesi için
gerekli müddet ibadete göre farklıdır. Bu müddet namazlarda; İmam Azam ile İmam
Ebu Yusuf'a göre bir gece ve bir gündüzden birazcık fazladır. İmam Muhammed'e
göre ise altıncı namazın vaktinin girmesidir. Yani delilik hali bu kadar devam
ederse o müddet içerisindeki namazlar düşer. Bu müddet oruç hakkında bir ay, zekat
hakkında da bir yıldır.
2- Cünûn-i gayr-i
mutbik: Sürekli olmayan akıl hastalığıdır. Bu şekildeki bir hasta bazan akıllı
bazan delidir. Bazı alimler mecnunu gayrı mutbikı: Ayda en azından bir defa
rahatsizlaşan geri kalan kısımda normal olan akıl hastası, diye tarif ederler.
Bu gruptaki bir
mecnunun delilik halindeki sözlü tasarrufları geçersiz, normal zamandaki
tasarrufları geçerlidir. Ancak vekâlette mecnunu mutbık ile gayri mutbik
arasında fark vardır.
b) Çocukluk: Baliğ
olmayan çocuk iki devrede incelenir:
1- Sabıyy-i gayr-i
mümeyyiz: Mecelle'de şöyle tarif edilmektedir: "Bey' ve şırayı fehmetmeyen
yani milkiyeti, bey'ın salib ve şifanın calib olduğunu bilmeyen ve onda beş
aldanma gibi gabn-i fahiş olduğu zahir olan bir gabn-i, gabn-i yesirden temyiz
ve tefrik eylemeyen çocuk olup, bunları temyiz iden çocuğa, sağıra mümeyyiz
denilir." Bu tarifi şu şekilde sadeleştirebiliriz: "Sabıyyi gayri
mümeyyiz: Alış-verişi anlamayan, bir şeyi satmanın milkiyeti elden çıkarmak,
satın almanın da milk edinmek demek olduğunu bilmeyen ve yarı yarıya aldanmak
gibi aşırı aldanmayı daha az aldanmadan ayıramayan çocuktur. Bunları
ayırabilen de sabıyy-i mümeyyizdir."
Bazı alimler, yedi
yaşından küçük çocuklara sabıyy-ı gayri mümeyyiz yedi yaşından büyük olup da
buluğa ermemiş olanlara da sabıyy-i mümeyyiz demektedirler.[Zeydan
Abdül-Kerim, el-Veciz fi Usuli'I-Fîkh, 74.]
Sabıyy-i gayr-i
mümeyyize ait hükümler, aynen akıl hastasına ait hükümlerdir. Hiçbir sözlü
tasarrufuna itibar edilmez. Yani mecmunun sorumlu tutulmadığı şeylerden
sabıyy-i gayri mümeyyiz de sorumlu tutulmaz. Sorumlu tutulduklarından o da
sorumlu olur.
2- Sabıyy-i mümeyyiz: Sabıyy-ı
gayri mümeyyizin özelliklerinin zıttı-na sahip olan (baliğ olmamış) çocuktur.
Bu durumdaki bir çocuk ehliyetten tamamen yoksun değildir. Noksan
ehliyetlidir. Tamamen menfaatına olan tasarrufları kayıtsız şartsız geçerli,
zararına olan tasarrufları mutlak geçersiz; iki yöne ihtimali olanları da
velilerinin olur vermesi halinde geçerlidir. İbadetlerle mükellef değillerdir,
kendilerine had ve kısas uygulanmaz. Verdikleri zararı tazmin ve zekât gibi
mali konularla mükelleftirler.
c) Uyku hali: Uyku hali
muamelâta ait tasarruflara manidir. İbadetleri düşürmez ancak eda vaktini
geciktirir. Yani uykudan dolayı namazını kılmayan kişi namaz kılmamaktan dolayı
sorumlu tutulmaz, ama uyanınca namazını kılar.
Uyurken verilen fîlî
zararlardan dolayı da bedeni ceza verilmez. Mali ceza verilir. Mesela birisi
uyurken yuvarlansa ve bir başkasının ölümüne sebep olsa kısas uygulanmaz ama
diyet verir. Haddi gerektiren bir suç işlerse had uygulanmaz.